Endüstri Mühendisliğinin babası kabul edilen Frederick W. Taylor’ın mesleğimize olan katkılarını anlatan değerli meslektaşımız Gül EKMEN’e teşekkür ederek sizi yazıyla baş başa bırakmak istiyorum. [i.a.]

Yazının 1. bölümünü buradan okuyabilirsiniz.

Taylor bu kadar araştırmayı, çalışmayı yaptı tamam ama peki nasıl eleştiriler almıştır?

Taylor çalışmalarında Bilimsel yöntemleri kullanarak yönetim anlayışına ve organizasyonlara çağının çok ilerisinde bir bakış açısıyla yaklaşarak “Bilimsel Yönetimin Babası” unvanını almıştır. Çalışmalarındaki başarıları nedeniyle 1908 yılında Taylor sistemini kabul eden Ford Motor Şirketi sistemi uygulayarak 14 dakikada  otomobil üretmesiyle gurur duyuyordu.

Peter F. Drucker Taylor hakkında şunları belirtmektedir; “Taylor sadece yönetimi bir disiplin ve çalışma alanı  olarak yaratmakla kalmadı aynı zamanda yönetimin ve yönetim öğrencisinin de nasıl olması gerektiğini kendi bireysel örneğinde açıkladı.”

Ancak son yıllarda araştırmacılar Taylor’u sorgulamaya başlamış ve sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Örneğin Wrenge ile Perroni, Taylor’ın dökme  demir deneylerini aslında hiç yapmadığını,  Wrenge ile Stotka  Taylor’ın “Bilimsel Yönetimin Prensipleri” adlı eserinin büyük bir bölümünü meslektaşı Morris Cooke tarafından yazılan bir müsveddeden alındığını iddia etmiştir. Bunlara karşılık detaylı incelemelerde bulunan Locke, bu eleştirilerin haklı olmadığını tartışmaya açmıştır.

Peter F. Drucker bir makalesinde “Torunların büyük babalarına karşı isyan etmeleri doğaldır. Son yirmi veya otuz yılda, yönetim bilimindeki gelişmenin Taylor’a karşı devrim yapmalarına  şaşmamak gerekir”

demiş ve  yine Peter F. Drucker “Managing For the Future:The nineteen nineties and Beyond” (Gelecek için yönetim : 1990’lar ve sonrası) kitabında Taylor için şu ifadelere yer vermiştir; “Dünya çapındaki müthiş etkilerine rağmen Taylor ve bilimsel işletme yönetimine karşı özellikle üniversite çevrelerinden olumsuz tepkiler gelmiştir. Bunun sebeplerinden biri, belki de, bu yüzyılın ilk yıllarında Amerikan sendikalarının, her ikisine karşı sürdürdüğü aşırı sert kampanyadır. Sendikalar, savunmaya ilişkin bütün üretimin ülkemizde yapıldığı o yıllarda, fiilen orduya mühimmat depolarında ve Deniz kuvvetleri tersanelerinde iş gücü ve çalışmayla ilgili her türlü araştırmayı yasak ettirmeyi başardı.”

“1911’lerin sendikalarının Taylor’a karşı çıkışlarının nedeni Taylor’ın yönetim yanlısı ve işçi aleyhtarı sanmalarıydı ki  aslında ikisi de değildi. Taylor’da en affedemedikleri kabahat, üretim ve nakletmede beceri diye bir şey olmadığını iddia etmeleriydi. Taylor’ın zamanındaki sendikalar meslek tekelleriydi. Bu sendikaların gücü, 5-7 yıl süren bir çıraklığı kontrol edişlerinden kaynaklanmaktaydı ki kural olarak sadece üye olanların akrabaları alınırdı. Zanaatları bir “sır” sayılır, bunun esrarını hiçbir üyenin açıklamasına da izin verilmezdi.  Taylor’ın zanaatın sırrını ve beceriyi inkar edişini, yıkıcılık ve başa bela bir inançsızlık olarak gören bu “çalışma aristokratlarını”nın Taylor’ın görüşlerine karşı öfke duymasına hiç şaşmamak gerekir.” (http://unalsavas.com/0601071839447.html)

Evet bu düşünceleri de göz önünde bulundurursak aslında ben ders kitaplarında yazan insanı makine gibi görmüştür eleştirisini önemsemeyip işçiyi ve işvereni Taylor’ın gözünden anlamak gerektiğinin düşüncesindeyim. Burada sizlere Bilimsel Yönetimin İlkeleri kitabından birkaç örnek cümle paylaşmak istiyorum;

  • “Yönetimin temel hedefi, tüm çalışanların bireysel, maksimum refahlarını sağlamak ve böylece işverenin de maksimum refahını gerçekleştirmek olmalıdır.”
  • “Her işçi desteksiz, kendi haline bırakılmış, işvereni tarafından zorla çalıştırılan biri olmak yerine, günlük olarak eğitilmeli ve üstlerinden dostça bir yardım alabilmelidir.”
  • “..Ancak burada bilimsel yönetimle orta vadede daha refah içinde, daha mutlu, kavga ve çekişmelerden daha uzak bir ortamın oluşacağı ileri sürülmektedir.”
  • “..Hepsinden öte, bu özel mükafat işverenin işçisiyle sağlayacağı dostane kişisel ilgisiyle bütünleştirilmeli ve bu ilgi hakikaten samimi ve nazikçe işçinin refahı için olmalıdır.”
  • “Görevlerin gerektiği şekilde başarıyla yapılabilmeleri, dikkatle planlanmış olmalarına bağlıdır. Ancak, kesin olarak anlaşılması gereken husus, hiçbir işçiye sağlığına zarar verebilecek bir yükün yüklenmemesi gereğidir.”
  • “Esas amacımız, bir işçinin her zaman başarılı olabileceği şekilde çıkarabileceği en iyi günlük çalışmayı ve bu çalışmanın hangi faktörlerden oluşacağını tespit edebilmekti.”
  • “Eğer Schmidt, pik demir taşıma bilimini bilen birinin rehberliği olmaksızın 47 ton pik demiri taşımaya kalksaydı, muhtemelen aynı ücreti alabilmek için, kendini günde 11-12 saat yoracaktı. Kasları sürekli çalışma sonucunda gücünü tekrar toplayabilecek düzenli periyotlar halinde dinlenmediğinden erkenden yorgun düşecektir. Bu sebeple, çalışan uygun zamanlarda dinlenerek kendini aşırı yormaksızın tüm gün çalışma bilgisini kazanana kadar, kuralları bilen birinin kendisinin başında durup işi yönetmesi gerekir.”
  • “Önüne geçilmesi gereken tehlikelerden biri işçilerin ücretlerinin ürün miktarına bağlı olduğu durumlarda üretimi arttırma çabalarının kaliteyi zedeleyebileceği  idi.”

Yazının daha fazla uzamaması adına bu kadar örneğin yeterli olacağını düşünüyorum. Burada yazıma son verirken Taylorla ilgili birkaç cümle de ben söylemek istiyorum;

Taylor bu zamana kadar bize, her zaman insanı makine gibi gören, işçilerin ihtiyaçlarını göz ardı eden bir kişilik olarak aktarılmıştır. Açıkçası ben Taylor ve düşünceleriyle ilk tanıştığım günden beri ona bu kadar acımasızca eleştiri yapamıyorum. Bunun sebebinin bilime yaptığı katkılardan mı mesleğimizin babası olmasından mı kaynaklanıyor bilemiyorum. Sonrasında Bilimsel Yönetimin İlkeleri kitabında yukarıda paylaştığım cümleleri okuyunca “İnsan=Makine? Hani? Bu adam pamuk gibi ya!” düşüncesine de kapılmadım değil  . Bu arada Taylor 1901’den sonra parasal işleri bırakıp tamamen kendini bilimsel yöntemlerin aktarılmasına ve uygulanmasına adamıştır. Hatta bu amacı öğrenmek isteyen kişilerin masraflarını ödemiş, eğitimler vermiştir.

Peki Taylor sadist miydi ? Ben Taylor’ın değerlendirilirken bu kadar acımasız olunmaması gerektiğini ve o zamanın şartlarını göz önünde bulundurmak gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta o zamanlarda çıkarları ters düşen kişi veya kişiler tarafından da acımasızca eleştirilmiş ve uyguladığı tekniklerin başarıları göz ardı edilip bu eleştirilere odaklanılmıştır. Ha tabi ki 1900’lerin sanayisinde uygulanan tekniklerin birebir bugün aktarılması beklenilemez. Sonuçta bugün işyerlerinde çalışan kişiler artık daha bilinçli ve vasıflı.  Bu kişilerin hayattan beklentileri değişti. Siz bugün bir işçiye “Otur! Kalk! Yürü!” gibi komutlar verirseniz işçinizi son görüşünüz olabilir. Artık insanlar paradan önce huzurlu çalışabilecekleri bir yer arıyorlar. Bunları göz ardı edemeyiz tabi ki ama dediğim gibi Bilimsel Yönetimi ele alırken 100 yıl öncesine gidiyoruz ve dönemin içinde bulunduğu kapitalist sistemde Taylor’ın neler yaptıklarından bahsediyoruz. Sonuç olarak bugün Modern Yönetimde hala Bilimsel Yönetim örnek alınıyorsa ve yaptığımız çalışmaların ham maddesine “Bilimsel Yönetim”i katıyorsak bunu Taylor’a borçlu olduğumuzu düşünüyorum ve yazımı burada sonlandırıyorum.

Leave A Comment

En Son Yazılarımız İçin Abone Olun

En son yazılarımızı sizinle paylaşmaktan mutluluk duyacağız.

KVKK Politikamıza ulaşmak için lütfen tıklayınız.